22 Nisan 2010 Perşembe

Yalnız Kraliçe

Bir zamanlar terkedilmiş bir kalede küçük bir kız yaşarmış. Koskacaman bu kalede bir başına halinden mutluymuş. Ağaçlar arkadaşlık etmişler ona, dallarında saklanmış. Bir gün içlerinden en yaşlı olanı, uzaklardaki bir ormanın öyküsünü anlatmış. Öyküde onun gibi küçük çocuklardan bahsetmiş. Birlikte neşe içinde oynayışlarından. Sonra küçük kız ne kadar yalnız olduğunu farketmiş. Hiç tanımadığı o çocukları özlemeye başlamış. Ağaçlar üzülmüşler haline. Ona arkadaşlık etselerde, onunla koşup oynayamazlarmış. Öyle durdukları yerde dururlarmış. Sonra kuşları çağırmışlar ona arkadaş olsunlar diye. Bir an için yalnızlığını unutmuş küçük kız. Kuşlarla şarkı söylemeye başlamış. Ama çok uzun sürmemiş bu durum, çünkü göçüp gitmiş kuşlar. Yine yalnız kalmış... Ağaçlar durup düşünmüşler. Uzaklardan sincapları çağırmışlar. Onları görünce çok şaşırmış küçük kız, ordan oraya zıplayan, durmadan hareket eden bu küçük canlılar çok sevimliymiş. Önceleri peşlerine takılmış. Onlar gibi davranmaya başlamış. Kendinin sığabileceği bir kavuk bile bulmuş, içine palamutlar koymuş. Ama sonra birden uyanmış. Onlardan biri olmadığını anlamış. Bilmediği bir dili konuşuyorlarmış. Küsmüş küçük kız. Kavuğuna girmiş çıkmamış bir daha... Ağaçlar ne yapsalar ikna edememişler onu. Artık konuşmuyor, gülmüyormuş. O günden sonra küçük kız, sadece arada bir başını kavuğundan çıkarıp uzaktaki çocukların yolunu gözler olmuş. Kocaman kalesinde uzakların hayalinde kaybolup gitmiş....

20 Nisan 2010 Salı

Saklanmak






















Neden korktun çocuk,
Neden gizledin yüzünü?
Sen değil miydin az evvel ortalıkta sırıtan,
Hiçbir şeyden sakınmayan?
Sen değil miydin oyununa dalan,
Arkadaşlarına meydan okuyan?
Şimdi neden korktun çocuk,
Neden gizledin yüzünü?
Neden yitip gitmeyi seçtin karanlıklar içinde?
Sen değil miydin çocuk,
Sen değil miydin özgürce koşuşturan?
Neden korktun,
Neden uzaklaştın bukadar?
Bırak aksın hayat saçlarının arasından,
Rüzgar seni izlesin.
Korkma çocuk,
Daha şimdiden saklama kendini!..

Kara Kız

19 Nisan 2010 Pazartesi

18 Nisan 2010 Pazar

Kirli Eller II

Sokak...
Çamur...
Anne...
Ekmek...
Neşe...
Oyun...
İlgi...
Diş...
Zafer...

Gölge

16 Nisan 2010 Cuma

Kapı

ağır kapı aksak lisan
kelimeler yetmiyor
çıplak yara günışığı
tenimi incitiyor

içeriden yeni çıktım
dünya almıyor beni
yüreğimde yaşar hala
ölenlerin yemini

hangi meydan hangi sokak kavuşturur bizi
hangi yalan hangi yasak karşılar bizi

ne insanlar ne mekanlar
özlemlere yetmiyor
başka sözler başka yüzler
ödeşmeler bitmiyor

aşk uyudu ranzalarda
düşler eskidi gitti
ıslığıma gömüyorum
kalbimdeki sözleri

hangi meydan hangi sokak kavuşturur bizi
hangi yalan hangi yasak karşılar bizi

murathan mungan

Atık

15 Nisan 2010 Perşembe

Yıkıntıdan Ev

Eskiden orda evleri vardı, yıkılmak üzere olan evleri için bu meydanda inşa ettikleri evleri, çadırları. Sonra birileri evlerinin artık kurtulduğunu söyledi, eski evlerine dönebileceklerini; oyüzden yeni evlerini yıkmaları gerektiğini. Neşeyle yıktılar büyükler evlerini, eski evlerinden daha fazla uzak kalmaları gerekmeyecekti. Ama küçükler anladı bir şeylerin ters gittiğini. Bu yeni evleri yıkmamak gerekiyordu, arkada kaleyi koruyan nöbetçiler bırakmak, her an geri dönmeye hazır olmak. Ve böylece inşaata başladılar. Yıkıntılardan kendi evlerini yapmaya çalıştılar. Ama sonra babaları seslendi arkadan "Hadi yavrum evimize dönüyoruz"... Kim bilebilirdi ki bu küçük ellerin bir daha sokağından bile geçmelerine izin verilmeyecek olan yeni evlerini korumaya çalıştığını; eski evleri için yeni olanın ayakta durması gerektiğini... Kimse bilemedi, kimse sözlerin tutulmayacağını düşünemedi... Birer birer yıkıldı evler, birer birer...

Umut

14 Nisan 2010 Çarşamba

Kadın

An

Kayıp bir şehir, kalabalık sokakalar. Bitmeyen bir hareket. Sürekli olarak bir şeylere yetişme zorunluluğu. Oysa ki yalnızca bir an, küçük bir an dondurur her şeyi. Akışa dur deyip, sırtını dönen bir an.

13 Nisan 2010 Salı

Açlık

Bazen dayanılmaz olur açlık, sanki yüzlerce solucan mideni kemirmektedir. Ardı ardına küçük lokmalar alırlar sinsice. Giderek bastırılmaz olur içindeki boşluk. Müdahale etmek gerekir, boşalan yerleri başka şeylerle doldurmak. Her şey potansiyel bir yiyeceğe dönüşür etrafında, beklemeye tahammül kalmaz. Hemen, hemen sindirilmeli...

Duvar

12 Nisan 2010 Pazartesi

Kayısı çekirdeği

Uyku

Tanıklık edilen bu dinginlik ardında neler gizliyor acaba? Belki kocaman bir karanlık, belki alevler içinde yanan bir şatoda ordan oraya koşuşturan bir kahraman. Uyandığında yorgun olur belki, belki savaşı kazanamamış olmanın verdiği bir mutsuzluk belirir yüzünde. Belki de kocaman bir gerinmeyle, yanakları pembeleşmiş öyle sırıtarak bakar yüzüme, kimbilir:)
Zaman zaman bir dönmedolapta şehrin karanlığına bırakmak gerekir kendini. Başkalarının hayatlarını hayal etmek, evlerin pencerelerinde yanan ışıklara bakarak... Yükseldikçe yüzüne vuran soğukla irkilip kendine gelmek... Kafesin içinde hür olmak...